Hatay’ Kültür Sanat Edebiyat Platformu, 6 Şubatta yaşanan depremin ardından yapılan ilk yardım ve ziyaretten sonra Hatay’a bir ekiple giderek İskenderun, Arsuz, Samandağ, Defne ve Antakya ziyaretlerimizde çok şey yaşadıkları belirtilerek yaptıkları incelemelerle afetzedelerin yaşadıkları sorunları tesbit ettikten sonra düzenledikleri basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladılar.
“Mücadele Birleştirir, Dayanışma Yaşatır!” diyen Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu, 14-15 Nisan 2023 tarihlerinde gerçekleştirdikleri Hatay ziyaretinin ardından Ankara’da yaptıkları basın açıklamasında edindikleri izlenimlerle, tanık oldukları yaşamlar, düşünce, görüş ve önerilerini şöyle ifade ettiler:
Hatay, 6 ve 20 Şubat 2023 tarihlerindeki depremlerden en çok etkilenen illerimizden biridir. Farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bu güzide ilimizin birçok ilçesinde neredeyse oturacak bina kalmamış, önemli oranda bir nüfus başka kentlere göç etmiştir. Antakya başta olmak üzere ziyaret ettiğimiz İskenderun, Arsuz, Samandağ ve Defne ilçelerinde kalan halk ise, elverişsiz koşullarda yaşam mücadelesini sürdürmektedir.
Deprem sonrası çeşitli demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve benzeri yapıların oluşturdukları sinerji, büyük bir dayanışma köprüsüne dönüşmüştür. Bu köprü; depremin kritik saatlerinde arama-kurtarma, devamında yaraları sarma, ihtiyaçları giderme ve her türlü sosyal, psikolojik destek sunma olarak devam etmiştir. Süreç, deprem bölgesindeki halkın da, bu dayanışmayı gösterenlerle bütünleşmesi sonucunu doğurmuştur. Bölge halkı, “kader” dayatmasının ötesine geçip demokratik kitle örgütleriyle el ele vererek geleceğine sahip çıkmıştır.
Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu da bu amaçla oluşan bir dayanışma köprüsüdür.
Deprem sonrası Platformumuz tarafından çok sayıda etkinlik düzenlenmiş, elde edilen gelirler depremzedelere ulaştırılmıştır. Yaşadığımız illere gelen depremzedelerin eğitim, sağlık ve barınma ihtiyaçlarına destek olunmuştur. Mart ayında Hatay’a yapılan ilk yardım ve ziyaretten sonra Hatay’a bir ekiple gitme kararı alınmış ve ziyaret tarihleri 14-15 Nisan olarak belirlenmiştir.
Yolculuğumuz 13 Nisan Perşembe gecesi saat 23.00’te Ankara Kızılay’dan başladı. Ziyaret güzergahımız; İskenderun, Arsuz, Samandağ, Defne, Antakya olarak belirlendi. Ziyaret programımızda yer alan Antakya Köprübaşı’nda basın açıklaması ve Defne’deki Ali İsmail Korkmaz Koordinasyon Merkezi’nde çadır kütüphane açma faaliyetlerimiz gerçekleştirildi.
Genel Durum:
Depremin üzerinden üç aya yakın zaman geçmesine rağmen, halen halkın temel ihtiyaçlarının karşılanamadığı; tuvalet, banyo, temiz su, elektrik, ulaşım vb. ihtiyaçlar konusunda ciddi eksikliklerin olduğu görülmüştür.
Normal yaşama dönüş adımlarında geç kalınmış; eğitim, sağlık ve benzeri kamu hizmetleri sunulamamış olup bu hizmetlerin gönüllülük esasına göre yürütüldüğü gözlenmiştir.
Bu genel tabloda barınma, beslenme, sağlık, eğitim, kültür ve istihdam sorunları aşağıda belirtildiği gibidir.
Barınma Sorunları:
- Halen çadıra ulaşamayan depremzedeler bulunmaktadır.
- Çadırlarda yer yataklarında yatılmaktadır.
- Çadırlarda bulunan eşyalar yaşamı kolaylaştıracak düzeyin çok altındadır. Bir ailenin temel ihtiyaçları olan tabak, tencere, kaşık, çatal gibi eşyaların olmadığı görülmüştür.
- Konteyner beklentisi üst düzeydedir.
- Çadır kentler güvenlik önleminden yoksundur.
Sağlık Sorunları: - Çadırlarda yaşam koşulları sağlık bakımından elverişsizdir. Temizlik ve hijyen malzemeleri yetersizdir. Çadır kentlerin ilaçlanması, yok denecek kadar azdır.
- Çadırlarda yaşayan kronik hastalar, yaşlılar, bakıma muhtaç yurttaşlar, elverişsiz koşullarda yaşamlarını sürdürmektedir. Halk, sağlık taramasından geçirilmemiş olup psiko-sosyal destekler son derece yetersizdir.
- Gönüllü kuruluşlar ihtiyaç duydukları malzemelere erişimde güçlük çekmektedirler.
- Yıkılan veya yıkılmak üzere olan konutlardan yayılan kanalizasyon sızıntıları sağlıklı yaşamı tehdit etmektedir.
- Kuyu suyu kullanan depremzedeler söz konusu olup her türlü sızıntıya açık kuyu suları halk sağlığını tehdit etmektedir.
- Enkaz kaldırma çalışmaları sırasında toz kaldırmamak için gerekli önlemler alınmamış, asbest havanın oluşumuna neden olunmaktadır. İnsan ve çevre sağlığı bakımından yerleşim birimlerinin en az 20 km uzağında depolanması gereken molozlar, bazı yerlerde yerleşim birimlerinin, çadırkentlerin yanına dökülmüştür.
- 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Antakya’nın “sit alanı”nın “riskli alan” ilan edilmesi asbestli enkazın yerleşim birimlerine yakın yerlere, özellikle Samandağ’ın kuş cenneti ‘Milleyha’nın dibine dökülmesi kentin tarihi, kültürel, toplumsal dokusunu zedelemekte, cennet doğasını zehirlemektedir.
Eğitim ve Kültür - Deprem bölgesinde eğitim, kendi kaderine terk edilmiş durumdadır. Ebeveynler çocuklarının geleceğiyle ilgili derin endişe içerisindedirler.
- Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bazı okulları açmıştır; ancak okul binalarının yıkılma riski, velilerin çocuklarını okullara göndermemesine neden olmaktadır. Öğrencilerin çok az bir kısmı güvenli olmayan okullarda ya da okul bahçelerindeki çadırlarda, gönüllü öğretmenlerle zor şartlarda eğitimlerine devam etmektedirler.
- Çadır alanlarında eğitim adına plansız, programsız çalışmaların yapıldığı gözlenmiştir.
- Şehir içi ulaşım olmadığından öğrenci ve öğretmenler, okullara erişimlerinde zorluk yaşamaktadırlar.
- Depremde ebeveynlerini kaybeden ve kimsesiz kalan çocukların kamunun güvencesine alınarak her türlü ihtiyaçlarının karşılanması, bu çocukların tarikat, cemaatlerden ve diğer art niyetli oluşumlardan korunması sağlanmalıdır.
- Bu olumsuz koşullarda 8. sınıf ve 12. sınıf öğrencileri, üst öğrenime geçiş sınavlarına hazırlanırken derin bir gelecek kaygısı yaşamaktadırlar.
İstihdam: - “Biz gitmedik ki geri dönelim.” diyerek yıkıntılar arasından yeni bir yaşam kurma mücadelesi veren halk, esnaf ve iş insanları çaresizlik içindedirler.
- Enkaza dönen kentte çok sayıda yurttaş işini, esnaf ve iş insanı ekmek teknesini kaybetmiş bu durum başka şehirlere göçü hızlandırmıştır.
3.
Sonuç ve Geleceğe Yönelik Önerilerimiz: - Depremden etkilenen kentlerde bütün sorunların görüşülebileceği, alan uzmanlarından (arkeolog, jeolog, psikolog, sosyolog, sağlıkçılar, şehir plancıları, mimar, mühendis, eğitimci vb.) ve sorunun paydaşlarından oluşacak kurullar oluşturulmalıdır. İhtiyaçların giderilmesi, sorunların çözümü ve kentlerin yeniden inşası konusunda bu kurulların görüş ve önerileri doğrultusunda planlamalar yapılmalıdır. Acilen, Antakya başta olmak üzere deprem bölgesindeki emlak satışları durdurulmalıdır. Hayatlarını kaybedenlerin mallarının fırsatçılar tarafından yağmalanması önlenmelidir.
- Yardımların planlı ve kayıtlı yapılması sağlanmalıdır. Bunun için ihtiyaçların tespiti, tedariki ve ihtiyaç sahiplerine iletilmesi öncelenmelidir. İhtiyaç dışı malzemelerin rastgele dağıtımı, kentlerin kullanılmayan malzeme mezarlığına dönüşmesi gibi önemli bir sorunu gündeme taşımaktadır.
- Alanda görev yapan gönüllü kuruluşlar desteklenmelidir. Kamu-sivil toplum dayanışmasıyla yerinde, zamanında, etkili çözümler üretilmelidir.
- Şehir içi ulaşım konusunda ivedilikle çözüm üretilmelidir.
- Önümüzdeki kış ayına kadar konteyner kentlerin oluşturulması öncelenmelidir.
- Çadırlarda her türlü haşere, yılan, çıyan, akrep vb. tehditlere karşı düzenli ilaçlama yapılmalıdır ve çadır kentler etrafında güvenlik önlemleri acilen alınmalıdır.
- Tüm depremzedelere, toplumsal fayda gözetilerek yapılmış, sağlam zeminli dayanıklı yapıda ve sağlıklı bir çevrede yaşama olanağı sunulmalıdır. Ranta dayalı çarpık yapılaşmaya göz yuman, denetimleri gereği gibi yapmayan tüm resmi ve sivil sorumlular araştırılmalı ve hukuk önünde kendilerinden hesap sorulmalıdır.
- Çadırlarda yaşamakta olan kronik hastalar, yaşlılar ve bakıma muhtaç olanlar korumaya alınmalı, depremzedelerin tamamının sağlık taraması yapılmalıdır.
- Deprem sırasında, sonrasında ortaya çıkan travmaların, olumsuzlukların üstesinden gelinebilmesi için açılan psiko-sosyal destek ünitelerinin ve bu ünitelerde görev yapan psikolog, psikiyatrist sayısı arttırılmalıdır.
- Sağlıklı içme suyu sorunu acilen çözülmelidir.
- Yıkılan ve yıkılmayı bekleyen konutlardan yayılan kanalizasyon sızıntıları konusunda acil önlem alınmalıdır.
- Tuvalet, banyo ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için yeterli düzeyde tuvalet ve duş olanakları oluşturulmalıdır. Sıcak su sorunu acilen çözülmelidir.
- Kuyu suyu kullanımı konusunda gerekli önlemler alınmalı, kullanılan suların analizleri düzenli aralıklarla mutlaka yapılmalıdır.
- Deprem bölgesi çocuklarının normal hayata dönmelerinin en önemli adımı, eğitime başlanması ve eğitime erişimin sağlanmasıdır. Dolayısıyla eğitime başlanabilmesi için gerekli çalışmaların acilen yapılması, öğrenci ve öğretmenlerin ihtiyaçlarının giderilmesi şarttır.
- Bölgede hizmet sunmakla görevlendirilenlerin (eğitimci, sağlıkçı, güvenlik mensubu vb.) görev alanlarına yakın konteynerlerde barınmaları ve her türlü ihtiyaçlarının karşılanması sağlanmalıdır.
- 8. ve 12. Sınıf öğrencilerinin sınavlardan muaf tutularak, oluşturulacak kriterler doğrultusunda üst öğrenime yerleştirilmeleri sağlanmalıdır. MEB bu konuda bir an önce açıklama yapmalı, travma yaşayan öğrencilerin ve ailelerin endişelerini gidermelidir.
- Televizyonu, interneti olan sosyal alanlar oluşturulmalıdır. Bunun ilk adımı platformumuz tarafından atılmış ve Antakya’da depremde kaybettiğimiz eğitim emekçileri İlkay Efe-Alaattin Keleş adına çadır kütüphane açılmıştır. Yine depremde kaybettiğimiz müzik emekçileri Nihat Şahutoğlu-Beyazıt Bilgin adına müzik atölyesi (Samandağ) ile basın emekçileri Ayşe Figen-Haluk Arlı adına iletişim bürosu (İskenderun) açmak için hazırlıklara başlanmıştır.
- Tarihsel mekanlarıyla farklı inanç ve kültürlerin bir arada kardeşçe yaşamasının somut örneklerinden birisini sunan Hatay’ın bu özelliği korunmalı, tarihi ve kültürel yapılar aslına uygun olarak yeniden yapılmalıdır. Deprem sonrası başka illere göçen yurttaşların “Biz Gitmedik ki Geri Dönelim!” diyerek Hatay’da kalan yurttaşlarla bir araya getirilmeleri için gerekli çalışmalar yapılmalı; şehrin kültür, inanç ve demografik yapısını bozacak girişimlere izin verilmemelidir.
- Depremde işini kaybeden esnafa ve emekçilere destek sağlanarak kentin normal yaşama dönmesi hızlandırılmalıdır. Bu durum; işinden uzak kalanların işine dönmesini sağlayacak, dolayısıyla başka illere göç edenlerin geriye dönüşlerini hızlandıracaktır.
Platformumuz tarafından yerinde saptanan sorunlar ve bunların çözümlenmesi için yaptığımız öneriler çözümler, geleceğin depreme dayanıklı, sağlıklı kentlerinin tarihsel ve kültürel dokularıyla oluşturulması süreçleri, dikkatle takip edilecektir.
Platformumuz genişleyerek büyümesini sürdürecek, Hatay Defne’de açtığımız kütüphanemiz zenginleşecek ve kartopu etkisi yaratarak kültür, sanat ve edebiyat alanlarında çoğalacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hatay benim şahsı meselemdir” dediği ve Hataylı yurtseverlerin Fransız işgaline karşı yürüttükleri direnişle işgalden kurtardığı ilimiz Hatay, hepimizin şahsi meselesi olarak varlığını ebediyen sürdürecekti - 14-15 NİSAN HATAY ZİYARETİ SÜRECİNDE YÜREKLERE DOKUNAN ANEKDOTLAR
İki gün ne kadar uzunmuş meğer. Meğer iki güne ne çok şey sığdırılabiliyormuş. 14-15 Nisan tarihlerinde acının merkezi Hatay ilinde; İskenderun, Arsuz, Samandağ, Defne ve Antakya ziyaretlerimizde çok şey yaşadık. Zaman zaman duygularımızı kontrol etmekte güçlük çektik. Gözyaşlarımızı akıtmamak için zorlandık. Ama gözyaşlarımızı içimize akıtmamız gerekiyordu çünkü dokunduğumuz insanların gözyaşları kurumuştu. Acının gözyaşları kururdu çünkü. Onların acıları uzak bakışlarında saklıydı. O bakışlar ki hep dünlerin -tam oluşun- içindeydiler. Basın açıklamamıza Hatay ziyareti sürecinde yüreklere dokunan anekdotlarımızı da ekleyelim istedik. Bu anekdotlar hepimize ait. Her birinin sonunda sahibinin ismini bulacaksınız.
“Özellikle 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle kadim kentimiz Antakya’nın eski yerleşim alanının “riskli alan” ilan edilmesi ve asbestli enkazların yerleşim birimlerine yakın yerlere, özellikle Samandağ’ın kuş cenneti olarak bilinen Milleyha’nın dibine dökülmesine karşı halkın ayağa kalkmasıyla birlikte Hatay’a yönelik çalışmaların boyutu, yönü değişti. Bu kez, kadim kentlerimizin tarihi, kültürel, barışçıl toplumsal dokusunun korunmasına ve cennet doğasının zehirlenmesinin önlenmesine yönelik mücadele ve akademik çalışmalar önem kazandı.
‘Bize şimdi kütüphane değil, televizyon lazım,’ diyen bir dedenin, bunun gerekçesini de, ‘Aylardır biz haber izleyemedik, dinleyemedik. Dünya’dan, ülkemizde olup bitenden koptuk,’ diyerek açıklaması çok çarpıcıydı.
Bu tarihi binada 1995’te Antakya İnsancıl Temsilciliği’ni açtık. Fransızlar burayı işgal ettiklerinde konsolosluk binası olarak kullanmışlar. Açılışta şöyle demiştim: Fransız emperyalizminin bir zamanlar işgal ettiği bu binayı, kültür ve sanat mücadelemizle yeniden bağımsızlığına kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Paneller, söyleşiler, tiyatro ve sinema gösterimleriyle zenginleştirdiğimiz bu tarihi yapının yıkıntılarına tanık olmanın yıkımını, mücadele estetiğiyle aşacağız.”
(Müslüm Kabadayı, Eğitimci-Yazar.
Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu Dönem Sözcüsü)
“Öğretmenlerine ne kendisi ne devlet ne işsizlik sigortası para ödüyormuş. Kısa çalışma ödeneği ne dolmuşa yeter ne günlük masrafa, bu yüzden öğretmen gelmek istemiyor. Bir çadırda, yer yatağında yatan, masası sandalyesi olmayan bir öğretmen düşünebiliyor musunuz? Günlük ders planı hazırlanacak, yarınki ders hazırlanacak… Nerede? … Yıkılan binaların çoğunda asbest olduğu, enkaz kaldırma çalışması sırasında toz kalktığı, insanların sokağa çıkamadığı, ancak kalanların yüzde yirmisinin sokağa çıkmaya cesaret edebildiği, ulaşımın olmadığı bir gerçek.”
(Sadık Güvenç, Eğitimci-Yazar)
“Hiçbir şey kolay değil deprem bölgesinde. Mevcudu kurtarmak bir yana, enkazı usulüne uygun kaldırmak, kaldırırken de sağ kalanların anılarını, duygularını sağaltmak, arıtmak, psiko-sosyal destek ekipleriyle acılarını paylaşarak güvenlerini pekiştirmek, kendilerini yeniden bulmaları için devlet-millet-halk bilincini sahiplenmeyi, dayanışmayı arttırmak… ama nerde! Enkazın taşınmasında sulanarak işlem yapılmadığı için tozla birlikte zehirli gazların havaya karışması sonucu alınamaz duruma geliniyor. Deprem bölgesine girdikten bir saat sonra baş ve boğaz ağrıları, kuru öksürük hızla artmaya başladı. İnsanda boğulma hissi yaratıyor. Halk hâlâ enkazdaki kayıplarını ararken, günlük temel gereksinimlerini karşılamakta zorlanıyor.”
(Yusuf Kaptan, Eğitimci-Şair)
“…Onlar güçlüklerini birlikte aşmaya ve kadim şehirlerini bir daha benzer acıları yaşamamak üzere inşa etmeye kararlıydılar. Bu yüzden hiç kimse Hatay için rant hesabı yapmasın. Hatay halkı geleceğini geçmişin siyasi hesaplarının aracı yapanlara teslim etmeyecektir. Bizler de Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu olarak bütün kentlerdeki tarihi ve kültürel yapıların aslına uygun inşasının sağlanmasının takipçisi olacağız.
…Onca acı, gözyaşı ve direnç. Hepsini hepsini taşımalıyız satırlarımıza, dizelerimize ve bir daha yaşamamak için böylesi büyük kayıpları ‘yara yaraya değmeli’ ve birlikte büyümeli ve yol olmalıyız.
…Defne’de Ali İsmail Korkmaz Koordinasyon Merkezi’nde bir çocuk adı Efe, 7-8 yaşlarında. Her çocuk gibi koşuyor, oynuyor. Gülümsüyor da… Ama konuşmaya başlayınca hep depremden konuşuyor. Efe üç kardeşiyle enkaz altında kalmış. Onu ve kardeşlerini enkaz altından babası çıkarmış. Onun şimdiki en büyük derdi bebeklik fotoğraflarının olmayışı. O da anılarını kaybetmişti. O da bir şeylerini hiç bulamayacağı enkazda bırakmıştı.
…Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu çok sayıda demokratik kitle örgütünün birleşmesi ile oluşan bir güç birliği platformudur. Platform; insanı insana ulaştıran, sorunların olanakların elverdiği ölçüde çözümünü, ihtiyaçların giderilmesini ve geleceğe sağlıklı yönelimin sağlanmasını amaçlayan bir dayanışma köprüdür aslında. Yaptıklarıyla, yapacaklarıyla her geçen gün genişleyerek büyümektedir aynı zamanda.”
(Hatice Topçu Şap, Eğitimci-Şair-Yazar)
Ankara’ya döndükten sonra Ses Gazetesi’nden yolculuğumuzda bize İskenderun’dan katılan sevgili Sadet Berkyürek’ten “İyi ki geldiniz” mesaj aldık.
Sadet Berkyürek mesajında Efe’nin çadır kütüphanesi hazırlığında parke taşı taşırkenki mutluluğundan ve sonrasında kütüphaneden çıkmadığından söz ediyordu. Efe’nin kardeşi Elif’in de… Nasıl mutlu oldum anlatamam ve Sadet Hanım’ın yazdıklarından: “O çocuklar hâlâ orada mı, hâlâ eğitim olanaklarından aynı yoksunluktalar mı? O çadır, benim de mekanlarımdan artık.” demiş. İşte dayanışma köprüsünün gücü…
“Kendimi işe yaramaz, çadırların arasından gezintiye çıkmış biri gibi hissettim. Ama az ötede gözleri ışıl ışıl bakan bir kız çocuğu ‘Yazar mısınız, ben kitapları çok severim,’ diye seslenince silkinerek kendime gelmiştim. İçimden sıcak bir bahar yeli esmeye başlamış, adeta kanatlanmış bir tüy gibi hafiflemiştim. Soluk soluğa otobüse doğru koşmaya başladım. Geri döndüğümde hayatımın en güzel hediyesini sunmanın bahtiyarlığı içindeydim.
…Depremzedelere yardım deyince akıllara sadece yiyecek, giyecek yardımları geliyor, bir de barınmak için çadır, konteyner. Kimsenin aklına kültürel çalışmalar gelmiyor. Oysaki Sokrates ‘Müzik ruhun gıdasıdır’ der ya hani, vücut nasıl beslenmeye ihtiyaç duyuyorsa ruhun da sanata ihtiyacı var. Biz bu bilinçle yola çıkmış bir grup iyi niyet elçisiydik. Umarım kartopu gibi büyüyerek deprem bölgesine doğru akın eden kitlelerin oluşmasına öncülük eder bu çabamız.
…Beni en çok sarsan, bir yatağı yıkıntılar arasında görmekti. Kim bilir kimler onun güvenli sıcaklığına canlarını emanet etmişti. Bir daha uyuyamayacaklarını nerden bileceklerdi. Ölümün pençesi çok hızlı davranmıştı.”
(Selami Karabulut, Şair-Yazar)
“Tarihsel mekanlarıyla farklı inanç ve kültürlerin bir arada kardeşçe yaşamasının somut örneklerinden birisini sunan Hatay’ın bu özelliği korunmalı, inançsal ve kültürel yapılar aslına uygun bir şekilde yeniden yapılmalıdır. Şehrin kültür, inanç ve demografik yapısını bozacak girişimlere izin verilmemelidir. Kardeşçe bir arada yaşama kültürünün çocuklara da aktarılabileceği çeşitli programlar ve aktiviteler yapmalı.”
(Cevat Bayrak, Felsefeci-Şair)
“Ermenilerin yaşadığı Vakıflı köyüne gittik. İnsanları dinledik. Ve ‘Toprağa yatar, yine de bu topraklardan gitmeyiz,’ diyen yürekler orada da vardı.
Bir esnaf yıkımdan kurtarabildiği el dokuması kilimleri, heybeleri ve ipek şalları satmaya çalışıyordu. Hepimiz destek olmak için birer ikişer satın aldık. Bize çay ikram eden, soda veren, yıkık dökük ortamdaki üç beş esnaf, gururla yaşama tutunmuş gönül dostuydular.”
(Leyla Karataş, Şair)
AYNA Kültür ve Edebiyat Derneği Başkanı Recep Yıldırım, İskenderun’da yaşayan bir öğretmen ve aynı zamanda depremde çocuklarını kaybeden bir baba. Ayna Kültür Sanat Derneği, ziyaret listemizde olan demokratik kitle örgütlerindendi. Derneği ziyaretimizde Recep Bey bir konuşma yaptı. Onun konuşması yaranın yaraya değmesini sağladı, inanın sağladı. Onun yaşadığı acıları o anlatırken biz de yaşadık.
“Sadece aileler değil öğretmenler de göçtü. Çok az sayıda öğrenci var. Olanlar çadırlarda. Dolmuş yok, ulaşım yok. Sağlık meselesi var. Tehlikeli asbest var. Sulama yapılmadan enkaz kaldırılıyor. Sadece aileler değil, öğretmenler de göçtü. Çok az sayıda öğrenci var. Olanlar çadırlarda. Dolmuş yok, ulaşım yok. Sağlık meselesi var. Tehlikeli asbest var. Sulama yapılmadan enkaz kaldırılıyor. Tozdan dolayı dışarıya çıkılamıyor.
Göç öykümüz yok. Arkeolojik katmanlar var insanlarımızda. Dedelerimiz birkaç dille konuşuyor. Ninelerimiz Arapça konuşuyor. Dedelerimiz, sütunlu mabetlerimiz, meslek tanrılarımız. Babalarımız, meslek yalvaçları. Annelerimizin belleği ördükleri hasırlarda kaldı. Biz çocuklar, son çömleğin içindeki şaraptan tattık. Çömleği parçalayıp attık.
Göç öykümüz yok. Buradayız. Ruhumuz azapta, ruhumuz göçte. Renksizliğe, belirsizliğe, kimliksizliğe yol alıyor.
Yedi kere yıkılıp mamur olan Antakya, sekizinci kere de yıkılacak. Topraktan bize dair şeyler fışkıracak. Çocukların oynayamayacağı şeyler; uzak durun denilecek şeyler. Bize dair katman zehirli olacak, karantinaya alınacak. Bakır, silikon, plastik külçelerini Habib Neccar’ın karşısına yığacak Hacı Kürüş Deresi. Cehennem Kayıkçısı Kharon tarihsiz yaşayan bu katmana lanetler yağdıracak.”
(Ayna Kültür Sanat Derneği Başkanı Recep Yıldırım)
Şair Özcan Öztürk tanık olduğu, acının şehrinde “Bunlar da mı oluyor?” dedirtecek bir olayı ve olaya müdahalesini anlatıyor.
“…Karaağaç çadır alanında bulunan ailelerin içinde yaklaşık 150 civarında çocuğun olduğu söylendi. Yardım kamyonundan dğıtılan yardım kutularını bir görevli kendi arabasına doldururken müdahale ettim. Çünkü yardım alamayan çocukların ebeveynleri ağlıyordu ve öfkeliydiler. Plakasını ve kendisini, kamyonu videoya çektiğimi bunu duyuracağımı söyleyip kamyonu durdurarak, son kişi alana kadar gözüm üstünüzde diyerek dağıtımı tekrar başlattım…”
(Özcan Öztürk, Şair)
Elbette yaranın yaraya değdiği bu yolculuğun şiiri de olmalıydı. O şiir de şair dostumuz Coşkun Salar’dan:
SÜVEYDİYE
Yine kuşları uçacak
Beşiklimağara’dan yükselen seslerimizle.
Minat el atiga
Minat el cedide
Musadağı, Keldağ, Samandağ
El ele dökecek denize acılarımızı
Asi
Çanlar
Ezanlar
Din, din
Dua, dua
Yine yoğrulacak bayramlarımız bayramlarımızla.
Yine kuşları uçacak
Masmavi gökyüzü altında
Yemyeşil Samandağ ve Asi…
(Coşkun SALAR)