ASİ-DER BAŞKANI DR. TEVFİK USLUOĞLU’NUN RAS EL SENİ BAYRAMI İLE İLGİLİ AÇIKLAYICI BİLGİLERİNİN İLK BÖLÜMÜNÜ YAYINLAMIŞTIK. BUGÜNKÜ YAYINLAYACAĞIMIZ İKİNCİ BÖLÜMÜYLE MAKALE TAMAMLANMIŞ OLACAK. BU MAKALEYLE DR. USLUOĞLU, RAS EL SENİ VE KIDDES BAYRAMINI HER YÖNÜYLE BİLGİLENDİREN MAKALESİNİ OLUŞTURUYOR.
ASİ-DER Başkanı ve Hatay Dernekler Federasyonu Genele Başkan Yardımcısı 14 Ocak 2023 tarihinde kutlanacak olan RAS EL SENİ günü dolyısıyla bir kutlama mesajı yayınladı.
Dr. Usluoğlu, yayınladığı mesajında günün anlam ve önemini belirterek tüm hemşehrilerinin Ras El Seni Bayramını kutlayarak şöyle dedi:
İnsana insanlık erdemiyle sahip çıkarak, insanlığın ürettiği tüm değerleri sahiplenerek, Ras es- Seni ve Kıddes Bayramlarınızı Kutlarım..!
14 Ocak’ta ( Kanun- i Sani’nin 1. Ve Rumi- Şemsi takvime göre yılın ilk günü- 1444 yılı) kutladığımız Ras es- Seni Bayramı ve 19 Ocak’ta kutladığımız Kıddes ( Rumi- Şems’i takvime göre yılın 6. Günü) bayramıdır. Her iki bayram, Mezopotamya ( Beyt Nahreyn) ve Syrıan/ Assyrıa bölgesinin tamamının bayramı olarak ortaya çıkmıştır. Bu bölge, Basra körfezinden başlayıp, sırtını Zağros dağlarına veren, ordan Torosların eteklerinden Doğu Akdeniz Kıyısı boyunca uzanıp Nil’in derinliklerine inen, bir ismi ile de verimli Hilal yada Hilal el- Hasibi olarak bilinen yer, evrensel tarihin omurgasını teşkil eder.
Bu bölgenin köklü halklarından biri olan ve uygarlık mirasının her aşamasını kültürel dokusunda taşıyan Arap Aleviler, 7 Doruk/ kubbe algısı ile insanlık birimini sahiplenmektedir. Aynı zamanda bu kültürel birikimin taşıyıcısı ve üreticisidirler. Aleviler, Hay’dan gelip Hu’ya gittiklerini kabul ederler. Bu algı, insanın, inancın ve kültürel birikimin belirli bir tarihsel kesitle sınırlandırılamayacağını; tam tersine her dönemin özgünlüğüne bağlı olarak, yeni bir toplumsal sistemin ortaya çıktığını söyleye biliriz. Bu söylemin Sosyolojik teorilerde karşılığı çoktur. Ancak bunu biz burdan toplumsal evrim teorisiyle açıklarsak yerinde olur. Nitekim Alevilerin en önemli şahsiyetlerinden ve Şeyh el- Din olarak kabul edilen Hasibi : ” Akıl süzgecinden geçmeyen hiç bir şey, şer-i olamaz.” demektedir. Meseleye bilimsel verilerle yaklaştığımızda, Hasibi’nin bu yaklaşımı yaşadığı dönem açısından devrim niteliğindedir.
Bu yazdıklarım, hiç bir milliyetçi reflekse kapılmadan, tarihin yeniden tasarlanması gerektiği kanaatimden oluşmaktadır. Bu gelenekselden geleceğe sürdürülebilir bir kimlik tasarımını getirebilecek temel yollardan biridir.
Tarihi yeniden düşünürken, iktidarın tarihinin dışına çıkarak, çok uluslu kapitalizm ve kültürel türdeşleşme ile tüketim kültürünü sorgulayarak, bugünkü uygarlığın ahlaki bunalımlarını da göz önüne almak gerekir. Çöken bir uygarlığın karşısına neyi ve nasıl koyacağımızı düşünmek; yeni kurum ve değerlerin toplumsal evrimle ortaya çıkmasına ve uygarlık birikimini sentezleyerek gelecek toplum tasarısına katkı sunma gayreti içinde olmamızı sağlar. Bu satırlardan sonra tarihsel doğruları tespit edebilmemiz için dört ana temel noktayı derinlemesine araştırmamız gerektiği kanısındayım: 1) Emevi ve Abbasiler dönemi ağırlıklı İslam adına uydurulan hikaye ve tasarıları sorgulamak
2) Alevilerin Yavuz katliam’ı ile yaşadıkları travma ve toplu bir medeniyet kaybı yaşamaları meselesinin sorgulanması
3) 1900’lü yıllarla başlayan ulus yapma projeleri kapsamında ortaya atılan “tarih tezleri” ve etkisi
4) Modernleşme, Post- Modernleşme ve Emperyalizm’in Globalleşmesi ile toplumsal dinamiklere etkisi
Bunun dışında, işçi göçü- kültürel edinim ve kültürel değerlere ulaşıla bilirlik ile siyasetin ideolojik müdahaleleri sonucunda kültürün ve demokrasinin bunalımı ele alınmalıdır..!
Bu sorgulamalar yapılırken, Kültürel üretimin görünümünü artırmak, yaratıcı beyin göçünün önüne geçerek, koordinasyon komiteleri oluşturmak, kültürel ve sözlü tarih çalışmaları ile yereli kayıt altına almak hedeflenmelidir.
Burdan da “demokratik toplum, sürdürüle bilir kimlik ve ekolojik kent hedeflenerek, tarih yeniden harekete geçirilmelidir.
Bu yapılırsa ” bireyden topluma bunalım aşılarak, mutluluk resmî çizile bilir” ve ” Toplum Yeniden Kurulabilir”.
Bu satırlardan sonra konunun özüne dönecek olursak, meselenin özü, Arami- Asuri- Keldani- Arap Halklarında yatar. Tespit edebildiğim kadarıyla herşey Akitu ( Akito) ile başlar. Akitu, 7000 yıl önce Babil’ler tarafından yeniyıl kutlaması olarak ortaya çıkarılmıştır. Nisan’da yeni gün, yeni başlangıç, baharın gelişi, doğanın yeniden dirilişi, karanlığın yerine aydınlığın- bereketin ortaya çıkışı ile anlamlandırılır.
Nitekim Aramice konuşan tüm bölgede bu bayramı ” Tarım/ Zi̇raat bayramı olarak kutlamıştır.
Bugün Süryani Halkı, 1 Nisan’da Akitu Bayramını kutlar. Akitu, İlahın suretinin taşınarak, su kenarında yer alan mabede bu suretin götürülüp orda dini ritüellerin yanısıra, kutlama ve şenliklerin tertip edilmesi anlamına gelmektedir. Bu ritüel, “Akitu sineynem” olarakta bilinir.
Bu kutlama bir boyutuyla Temmuz ( Demmuz) ‘un ölümden yeniden canlandığını ifade eden doğada çiçeklerin ve yeşilliğin tüm insanlığa ferah, bereket ve mutluluk getirmesi adına bir bayram olarakta bilinir.
Bu bayram Fenikeliler’de ” ümmü zülüf ( zülüflü) lakaplı İştar’a adanmıştı. İştar, doğanın anası, bereketin, güzelliğin, doğumun, sabah ve gece yıldızlarının tanrıçasıydı. Suriye’de Alevi toplumunda ” Al Ayn Ümmü Zülüf” ve ” Zülüf Mavlaya” şarkıları hala söylenir.
MÖ. 1450-1195 tarihleri arasında Lazkiye’nin Ras Şımra bölgesinde, bir ticaret kenti olan Ugarit döneminde, ” kuz-li ” şeklinde iki kelimenin kullanımı ve ” İlahın Dönüşü” anlamına gelen bugün bizlerin ” Kuzelle” olarak kullandığımız kelimenin ortaya çıktığı ve bereket tanrısı ” Baal’ın”, kuraklığı yok etmesi adına kutlandığı şeklinde de tarihe geçmiştir.
Suriyeli tarih bilimci Haydar Naise ise, ” kuz- li” kelimesinin Arami dilinde ” yeni başlangıç ” anlamına geldiğini belirtmiştir. Bu iki kelime zamanla evrimleşerek, ” kuzelle/ kuvve- zelle / el kuvve zilliya” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu şekliyle, mutlak olarak küfrün zelil olması, Hakkın zafer kazanması anlamında kullanılmıştır. Bir başka yaklaşımda, ” kavzele- kavzelet- kizlet- kezzela-kuzellet” şeklinde ve ateşin harlanma anı yada ateşin harlanması anlamında da kullanılmaktadır.
Bu kutlama Roma’nın bölgemizde egemen olması ve Hıristiyanlığın ortaya çıkışıyla yeni bir şekil almıştır.
Romanın bölgeye Julyen ( Rumi- Şemsi ) takvimini dayatması ile kutlamalar Nisan’dan Ocak’a kaymıştır ( MÖ. 100-44 yılları arasında hüküm süren Jul Sezar’tarafından MÖ. 46’da Julyen takvimine geçilmiş ve son halini İmparator Agustus vermiştir.)
Hıristiyanlığın Kadıköy ve İznik konsülleriyle aldığı kararlar kapsamında ortaya çıkan değişikliğe tabi olanlar ” Melkit- Melekit- Kral taraftarı” olarak anıldılar. Bunun dışında kalan Süryaniler, kutlamalarını Nisan’da yapmaya devam ettiler. Rum Ortodokslar ise Ocak’a kutlamalarını taşıdılar. Roma’dan dolayı bahsi geçen takvim Rum’i ( Şark-i) Şems’i takvim olarak anılır.
1564 yılında ise Fransız Kralı’nın kabulü ile 13. Papa Gregory ( 1538-1612) Gregoryen takvimi dayatınca, Hz. İsa’nın doğumunu başlangıç olarak kabul eden takvim ile yılbaşı 1 Ocak’a taşındı. Bugün dünyanın kullandığı takvim ve 31 Aralık kutlaması bu şekilde orta çıkmıştır.
Rumi- Şems’i yılbaşı kutlaması, hala Ortodoks toplumların bir bölümünde kutlanmaktadır. Bu kutlamalar: Kalandar, Calandrier, Kalandarya, Kalanta ( Yunan), Kalantaris ( Rum), Kalandefota ( Pontus) olarak adlandırılmaktadır.
Türkiye’de Sakarya Akyazı, Trabzon Maçka, Yomra ve Çaykara, Rize, Düzce ve Artvin’in kimi bölgelerinde kutlamaktalar. Bu anlamda Karadeniz Halkları geçmişten bu güne bu kutlamayı taşımışlardır. Bu kutlama Abhaz, Rum ve Gürcülerde mevcuttur. 13 Ocak’ı 14 Ocak’a bağlayan gece çeşitli şenlik ve tarihi ritüellerle bu kutlama gerçekleştirilerek günümüze kadar gelmiştir.
DR. USLUOĞLU’NUN RAS EL SENİ VE KIDDES BAYRAMI İKİNCİ BÖLÜMÜ
Ras es Seni gibi Kıddes’te tarihin derinliklerine doğru yol aldığımızda
su kültü ve su uygarlıklarına dayanır. Bu uygulama ilk olarak kıddes / Ğıttas ( suya batma, suya dalmak, suda arınma ritüelidir.) olarak ortaya çıkmış ve Aramice bir kelimedir.
Mezotomya/ Beyt Nahreyn Uygarlığından- Arami Kültürü ve Coğrafyasının bir parçası olan Fenike Kültürüne yerleşmiştir. Fenike Kültüründen, Yunan’a ( Zeus Kültüne) ordanda Hıristiyan kültürüne taşınmıştır.
Ancak vaftizin Anadolu’da da Kıbele tapımında da uygulandığı bilinmektedir. Tarihsel bulgular, suyla arınmanın Sarı Irmak ( Çin), İndus Vadisi ( Hindistan), Sami topluluklarında ( Beyt Nahreyn, Nebatiler/ Şeria Nehri, Fenikeliler/ Asi Nehri, Gassaniler/ Şam , Yemen de de benzer uygulamalar mevcuttu. ..! Not: Başka bir yazının konusu olabilecek Yemen ve uygarlık birikimi incelenmeye değerdir. Yemen ve ilk Hıristiyanlar meselesi bu alanda araştırılması gereken bir konudur. Bu konu da da Iraklı bilim insanı Fadel El Rubai’nin çalışmalarının gözden geçirilmesini öneririm.)
Kıddes’in bir diğer boyutu ve Arap Alevilere ulaşmasını sağlayan esas boyut, Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği din, Hanif dinidir. Bugün ise bu dinin bir boyutunun mirasçıları sabiilerdir. Sabiilik, Aramice’de sabağa yada vaftizciler anlamında dır. Bu inanç gerek Fenike kültünde gerekse Harraniler ( Alevilerin atalarından ve Şeyh ed- Din Hasibi’nin en büyük taraftarı ve destekçileridirler.) Bu iki inanç toplumunda: su, reyhan ( mersin/ murt/ hambeles/ habbel es) nbiyt ( sıkma üzüm suyu) kutsal olup, el, yüz ve ağza alınarak bir tür arınma ve yeniden başlangıç yada dua’ya hazırlanmada uygulanan bir ritüel dir.
Arap Alevi inancına göre’de:
Kıddes: kutsal sayma, dua etme, yüceltme, Allaha şükretme
Kıddes bayramı: Hz. İsa ile ilgilidir.
1) Hz. İsa’ya peygamberlik geldiğinde Mısır’da Ayn Şems şehrinde, kuyusu bulunan yemyeşil bir alanda Hz. İsa’ya kuyudan su çekip, kuyu çevresini yıkayıp tertemiz bir duruma getirdikten sonra, kuyunun bulunduğu alanı ibadet yeri olarak seçer ve Allah’a dua etmeye başlar. Dua’da ağzından çıkan her kelimeyi yer yüzünde bulunan bütün varlıklar başta reyhan ( mersin/ murt) ve zeytin ağaçları olmak üzere ; ağaçlar, kuşlar, taşlar, dağlar, nehirler ve meleklerin tekrarladığı rivayet edilir. Bu varlıkların aynı anda secde ettiği, Hz. İsa’nın ibadetine eşlik ettikleri bildirilir. Tüm varlıkların Allaha ibadet edip, şükretmeleri Kıddes günü kabul edilir ve Arap Alevilere göre bugün 19 Ocak’tır.
2) 6 kênûn eššêniy 19 Ocak Kıddes bayramı, diğer adı ile (عİYD Elğıttas ) Hz. Yahya (ع)’ ın Hz. İsa (ع)’ ı Ürdün nehri’ nde suya 3 kez daldırarak (vaftiz ve tathir) ettiği gündür.
Bu anlamlı gün, Hz. İsa (ع)’ a duyulan hürmeti ifade etme adına kutlanan günlerden birisidir.
Sonuç olarak kıddes günü, Hz. Yahya (ع) ve Hz. İsa (ع) ile bütünleşmiş önemli bir gündür. Allah’ a ve Peygamberlerine inancı olan her inanan insan için bugün kutsal bir gün olarak kabul edilir.
. Buna göre:
- Bedenin bağlılığından kurtulup ruh’i aydınlanmaya yükseliştir Kıddes kutlaması. Yahya Peygamber, Bilge’nin kendisidir. Hz. İsa Mesih onun öğrencisidir. Ancak Kıddes Hz. İsa Mesih’in Bilgeliğe yükselişidir. Bugün kü toplumlarda Kıddes, ruh’i olarak bilgeliğe hazır oluş okarakta kabul edilebilir.
- Sudan ve ruhtan doğmaktır ( Hayatı olan herşeyi sudan yarattık. Kur’an-ı Kerim, Embiya:30) ( Nisa:136 / Bakara: 285)
İncil/ Markos: “ O sırada ( İsa) Celile bölgesinin Nasıra kentine geldi ve Yahya’nın eliyle Ürdün nehrinde takdis edildi. İsa sudan çıkar çıkmaz göklerin yarıldığını ve kutsal ruhun gücü güvercin gibi üzerine indiği görüldü ( Markos-1/ 9-10) - Manevi temizlik olarak ta kabul edilir ( Sana ‘yeniden doğmalısınız’ dediğime şaşma. Yel dilediği yerde eser; sesini işitirsin. Ama nereden gelip nereye gittiğini bilemezsin. Ruh’tan doğan herkes böyledir ( Yuhanna 3)
Hz. Yahya, Hz. İsa’yı nehir’de su ile vaftiz ettikten sonra” : Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum. Ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben onun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O, sizi Kutsal Ruh’la ve ateşle vaftiz edecektir” ( Matta- 3/ 11-12; Luka, 3/16; Markos, 1/8; Yuhanna, 1/33) - Hz. İsa: Bakın size söylüyorum ki, kalbi kötülükleri seven insanı deniz (ler) in tüm suyu yıkayamayacaktır.
ve, yine size söylüyorum ki, yıkanmayan ( abdest almayan) kimse ibadetiyle Allah’ı razı etmek şöyle dursun, ruhu put tapıcılığa benzer günah yüklenecektir.”
İncil’de “ Hz. İsa’nın vaftizi ile ilgili şöyle bir bölüm geçer;
“Öyleyse neye dayanarak vaftiz oldunuz?” diye sordu. “Yahya’nın öğretisine dayanarak vaftiz olduk” dediler.”
(Elçilerin işleri / bölüm 19)
Kuranda ise Sabiiler anılarak onlardan söz edilmiştir ;
“Muhakkak ki inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hristiyanlardan kim Allah´a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel islerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardir” ( Kur’an-ı Kerim, Maide:69).
Diğer yandan Hz. Yahya Yahudi peygamberi olan Hz. Zekeriya’nin oğlu olmasına rağmen Hz. İsa’yi Sabii inancina göre vaftiz etmiştir.
Kıddes gecesi, zeytin veya riyhen dalı bir kaba konur tüm gece gökyüzünü görecek şekilde açıkta bırakılır sabah bu suyla saç taranır yüz yıkanır ..
Kıddes günü, fettukalar söylenir, şarkılar okunur, hezzura ( bilmece) sorulur.
Kıddes günü, sabah erkenden mezarlıklar ve türbeler ziyaret edilir, kurbanlar kesilir, dualar okunur.
Kıddes günü nehir veya denize gidilip suya girilir.
Krus, zinglet, kıbbi bissayni, lebni, zlebi, dahrücet, kbeybet yapılır, sofralar serilir.
Bayramlaşma yapılır, aydi götürülür, çocuklara bayram harçlığı verilir.
Sonuç olarak: 7 kubbe anlayışı ile insanlık mirasını sahiplenen ve insanlık üretmeye kendini adamış bir inancın sahip olduğu tüm detaylar ile geçmişten geleceğe uzanırken; kıddes kültürel ve dini anlamda karanlıktan sonra aydınlığa kavuşmaktır. Aydınlanma yolunda amel eden herkes, Kıddes’in ışığıyla yolunu bularak menzile ulaşması temenisi ile..!
İnsanlık mirasının ve insanlık üretmenin inancı olan Alevilik, bilimsel olarak toplumsal evrim teorisiyle açıklandığında:
Adem Safiyullahtıt Ademiyiz..!
İbrahim Halilullahtır İbrahim’iyiz..!
Musa Kelimullahtır Musa’iyiz..!
İsa Ruhullahtır İsa’ viyiz..!
Muhammed Habibullahtır Muhammediyyiz..!
Özelikle hepsi ile sır, Muhammed Mustafa ile aşikar olan Ali’den ( A.S) ötürü de Aleviyiz..!
Sözün Erbabı, Nebilerin üstadı İmam Ali:
Ateşi İbrahim’e emin ve serin kılan benim,
Benim Nuh’un gemisini batmaktan kurtaran,
Benim Musa’ya Tevratı okuyan,
Benim İsa’ya beşikte kelamı olan,
Benim Yusuf’la kuyuda olup, kardeşletinden koruyan,
Benim Süleyman’a kilimin rüzgarını sağlayan ( Envar Ennu’maniyye- 1/31).
Muhammed Mustafa ( S.a.a. v.) buyurdu; “ Bütün Peygamberlerle sır, benimle açık isimle gelendir Ali” ( Cami’ul Esrar- 382)
Peygamber Muhammed’in insanlığa getirdiği mesaj ile Aristoteles’in, Sokrates’in, Peygamber Musa ve İsa Mesih’in mesajlarının tarih içinde eşitçe kavrayarak; Ramazan, Kurban, Ğadir Hum, Paskalya, Pesah , Kıddes, Ras es Seni, Evvel Temmuz, Nevruz ile insanlık üretmeye ve insanca yaşamaya adanmış her çabaya ve şahsa saygı ile Bayramınızı Kutlarım..!
Küresel Çapta, Demokratik, Eşit, Adil, Özgür, Ekolojik ve Sürdürülebilir bir Gelecek temenisi ile saygı ve sevgiyle..!
Makalesiyle hazırlayıp sunan
Dr. Tevfik Usluoğlu
Asi- Der Yönetim Kurulu Başkanı
Hatay Dernekler Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı