1800’lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi sırasında çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak 129 kadın işçinin ölümüyle gündeme gelen Dünya Kadınlar Günü’nün başlangıcını oluşturuyor.
O günden başlayan günümüze kadar süre gelen; dünyada olduğu gibi ülkemizde de 8 Mart kadınlar için eşitlik istekleri ile seslerini yükseltmenin sembolik gününü oluşturuyor.
Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ederler. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunmaktadır. Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik, bağımsızlık ve politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmenin mücadelesi veriliyor.
TÜRKİYE’DE 8 MART KADINLAR GÜNÜ
Ülkemizde ise; İlk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı
“Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.
Kadınlar 80’li yıllarda 8 Mart’ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazi kutlamalarını sürdürdüler. 90’lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımlarla kutlanmaya başlandı ve öyle de devam ediyor.
Kadının Değişen Toplumsal Rolü ve Aile Hayatı
Batı toplumlarında 20. yüzyılın 2. çeyreğinden sonra başlayan geleneksel toplumsal yapıdaki değişim, 1990’lı yıllardan itibaren Türk toplumunda da etkisini hızla göstermeye başlamıştır. Özellikle son 10 – 15 yılda görülen hızlı değişim, geleneksel toplumsal yapımızdaki temel karakterler olan; büyükbaba ve büyükanne, anne ve baba ile çocukların tipik statü ve rollerini hızla değiştirmeye devam etmektedir.
Kadının çalışma hayatına hızla girişi, annelik rolünü değiştirmemesine rağmen, kadının ve annenin algılanışını değiştirmiştir. Çalışmaya başlayan kadın, annelik statüsü ve rolünün dışında kadın olarak yer edinmeye başlamış ve kadın statüsünün ataerkil bir toplumda önem kazanmasına yol açmıştır. Koruyucu yasal düzenlemeler yanında, kazanılan ekonomik özgürlüğün başını çektiği bu değişim beraberinde elbette sosyal ve ekonomik tüm alanlarda eşitlik, iş paylaşımı, güç ve sosyal statü kazandırmıştır. Bu kazanımların bir sonucu olarak da anne olmanın dışında kadın; bir ticaret erbabı, bir politikacı, bir sanatçı, bir aile reisi, bir yönetici, statüsü yüksek bir meslek mensubu, bir bilim kadını, vs. meydana getirmiş ve bunların nitelik ve niceliği de gün geçtikçe kadınlar lehinde artış göstermektedir.
Bu tür değişimler; hem kadının kendine, hem de erkeğin kadına olan bakışını değiştirmiştir. Kadın açısından daha önce kendine yakıştıramadığı, uygun görmediği veya başaramayacağını düşündüğü bir tarz ve stil oluşturması kendini dahi şaşırtmış, belki de bulunduğu noktada bir şaşkınlık yaşanmış ve yaşanmaya da devam etmektedir. Erkek açısından; evinin içinde sürekli görmeye alıştığı, iş olarak annelik dışında farklı bir rolün biçilmediği, her zaman yumuşak, nazik, şefkatli, masum ve bunlarla sıklıkla bağdaştırıldığı gibi zayıf ve güçsüz kadın olgusu değişmeye başlamıştır. Bunun yerine anne olabildiği gibi, bir iş kadını da olabilen; şefkati, merhameti ve zerafeti yanında hırs, ciddiyet, disiplin ve acımasız rekabet gücüne de sahip olabilen bir kadın görmektedir. Gittikçe zorlaşan iş yaşamında hemcinsleri dışında ikinci bir güçlü rakip grubu oluşmakta, daha önceleri tek başına sahip olduğu gücünü paylaşmak ve ortak anlaşma noktaları bulmak zorunda kalmakta, zaman zaman da bu güç karşısında uyma davranışı göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, dünyadaki birçok ülke kadınına nasip olmayan kazandırdığı haklarla ülkeninin birinci sınıf vatandaşı yaptığı ve çok güvendiği kadınlarımız ülkemizde bulundukları çok önemli görevlerde çok ciddi başarılara imza atarak kendilerini kanıtlamışlardır.
Ancak her ne kadar yasalar karşısında erkeklerle eşit haklara sahip olsalar da kırsal kesimdek cehalet ve eğitimsizlik nedeniyle erkekler tarafından ezilerek ikinci sınıf insan muamelesiyle töreye kurban edilmesi gibi acı gerçeklerimiz toplumumuzun kanayan yarası olmaya devam ediyor.
Kurtuluş savaşında bile sırtında top mermisi taşıyarak çok önemli görevler üstlenen anamız, avradımız, yarimiz kadınlarımızın gününü yürekten kutlarken cehaletin ve eğitimsizliğin kurbanı olmaktan kurtularak toplumdaki hakettiği yerini alacağını umudediyorum.